29 Mart 2020 Pazar

Sosyalleşemiyorsan yaz!!

29 MART 2020
Uyuyamadığım bir Cumartesi akşamının sabahındayım ,saat 06.40.Günlerden Pazar. Bu aralar günlerin pek önemi kalmadı ,hergün aynı . Hatta saatler  bile önemini kaybetti. Ben 13 Mart’tan beri evdeyim ,16 gün olmuş .Dünyada Covid 19 yani Corona19 virüsü var.İnsanlar ölüyorlar ..İnsanlar görmedikleri  bir virüse yakalanmamak için evlerinde oturuyorlar . Dokunmaktan korkuyor ,nefes almaktan çekiniyorlar.Dışarı çıkmaları gerektiğinde maske ve eldivenlerle çıkıyorlar .Asla suratlarına dokunmuyorlar..Sokaklarda polis arabaları evinizde oturun diye anons yaparak tur atıyorlar . Kaçacak yerimiz de yok ..Bu sefer sadece bizim başımıza geldi diye de hayıflanmıyoruz çünkü tüm dünya aynı durumda. Bana çok sürreel geliyor bu durum.Hepimiz neredeyse aynı belirsizlikleri ve çaresizliği yaşıyoruz .Zengin,fakir,ünlü,ünsüz,prens,prenses,müslüman,musevi,ateist olmanın bir önemi kalmadı. Hepimizin bir olduğu gerçeği keşke böyle yüzümüze vurulmasaydı. 

Biz evde oturanlar sanki senelerdir seyrettiğimiz Netflix dizilerine dahil olmuşuz da bir sonraki bölümü bekliyoruz. Ne olacağını ,ne zaman ve hangi şartlarda olayların gelişeceğini  bilememek çok yıpratıcı. 
Bir boşluk duygusu var içimde..Bir yanım bunun mutlaka biteceğini hatırlatıyor ,diğer yanım da acaba diyor..
Ben en çok ne için korkuyorum diye düşünüyorum...

 Bir iki ay evvel okuduğum kitapta hava elementinin özelliklerine sahip olduğumu okumuştum .. İnsanlar hava ,ateş,toprak ,su özelliklerini taşıyabiliyor ve hayattaki seçimlerimizi ,İlişkilerimizi etkiliyor .Bana çok mAntıklı ve aydınlatıcı gelmişti.
 Dün akşam dengesi boZulan hava nasıl dengeye getirilir diye kitabı yeniden elime aldım.İnsanlarla sosyalleşmesi ,nefes çalışmaları ,meditasyon ve yazı yazmak iyi gelirmiş diye okuyunca yazmaya karar verdim ..
Belki iyi gelecektir ..
Zaten neyin iyi gelip gelmeyeceğini bu yeni düzende anlamaya çalışıyorum. Çocuklar ve Harun sürekli beraberiz. Sağlıklı ve beraber kalabildiğimiz için şükrediyorum. Beraber olamadıklarımıZla iletişimi hiç koparmıyoruz . 
Mesela şu an yağmur yağıyor ,sokaklar boş,tek tük araba sesi geliyor. Çöp arabaları çöp topluyor,gün başlıyor .Şimdilik gün evde başlayıp evde bitiyor. 42 senelik hayatımda bu bilinmezlik beni çok huzursuz ediyor. Senelerdir okuduklarımı hatırlıyorum ve aslında hayatın beklenmedik olduğunu çoktan kavramış olduğumu kendime hatırlatıyorum..Önemli olanın adapte olabilmek becerisi olduğunun da farkındayım ama benden 30 yaş küçük çocukların olgunluğu ve kabul edişleri beni şaşırtıyor..
Günü yaşamak olduğunu bir kez daha kavrıyorum. Önlerine bakıyorlar. Bugün ne yapıcaz,bugün ne yiyeceğiz,bugün ne oyun oynayacağız..Hiç yarından bahsetmiyorlar ..

Düşünmeye değer..

25 Nisan 2014 Cuma

Foule Sentimentale

Sabah evden çıktığımda arabada radyoyu açtım ve çalan şarkı aşkı düşürdü aklıma ....
Ben büyüdükçe ,aşk da değişiyordu ve güzelleşiyordu ..Daha da büyüyordu ve vazgeçilmez oluyordu.

Önce fahrenheit kokusuydu aşk,öğle tatillerinde Mc Donalds'a gitmekti.Çok şanslıydık çünkü kocaman bize ait bir saatimiz vardı.Eve döndüğümüzde de ödevlerden sonra uzun telefon konuşmalarımız yeterdi bize...

Biraz daha büyüdüm ve aşk gece on ikiye kadar süren zamanki , zaman oldu.Şimdi rengini bile hatırlamadığım o arabadan inip eve dönmek benim için  en zor şeydi o küçük hayatımda..Eve vardığını duymadan uyumak olmazdı,cep telefonları yoktu o zamanlar ama bir kere çaldırılan ev telefonları vardı. Fransızca müziklerdi aşk,soğuk havalarda arabada beş dakika daha sohbet etmekti,kavga edince ilk kim arayacak diye beklemekti... O kadar masum ve içtendi. En büyük kavgalar ,aslında o kadar küçüktü ki o yüzden bu kadar güzeldi....

Sonra biraz daha büyüdü aşk ve o aşkla ben de büyüdüm . Artık biraz daha gerçekti. Biraz masumiyetini kaybetmişti ama hala güzel,hala heyecan vericiydi herzamanki gibi.. Daha elle tutulur olmuştu. Aşkla beraber hayat da daha gerçekçi olmuştu.Yapılması gerekenler,beklentiler vardı artık aşkla beraber. Lou Reed,U2,Cure,Orhan Gencebay,Levent Yüksel,Teoman olmuştu aşk. Bazen bir bardak buzlu votka,bazen de bir kadeh beyaz şaraptı aşk..Biraz daha düşünmek ,anlamak lazımdı artık aşkı..

Hazırlıkmış aslında hepsi..Hayata,istediklerime,istemediklerime,önceliklerimi anlamaya,kendimi tanımaya,gerçek hayatla yüzleşmeye,mücadele etmeye,mutluluğa,huzura hazırlık..

Zaman lazımmış anlamak için tüm yaşadıklarımı ve yaşayamadıklarımı. Ne gül vaktinden önce açar,ne güneş vaktinden önce doğar. Beklemek ve sabretmekmiş önemli olan ..






21 Nisan 2014 Pazartesi

Hayat Kokusu



Filmlerdeki geçmişe uzay araçlarıyla yapılan yolculukları ,gerçek hayatta,havada uçuşan ve beni beklemediğim bir anda karşıma çıkan ve beni tokat gibi çarpan kokularla yaşıyorum .

Bazen bir çiçek,bir parfüm,bir yemek,bir mekan,denizin,ormanın,yağmurun kokusu beni hiç hatırlamadığım belki de unutmayı tercih ettiğim bir zamana ve belli bir olaya götürebiliyor. Sanki gizli bir güç beni olduğum yerden başka bir zamana ışınlayabiliyor . Bu kadar güçlü ve net hissedebiliyorum . Ve her seferinde bu yolculuk beni şaşırtıyor,etkiliyor ve hüzünlendiriyor..

Sokakta karşılaştığım bir arkadaşımı ,başıma gelecekleri bilmeden eğilip öptüğümde,havada uçuşan o  parfüm kokusu ,bana katşımdakinin kim olduğunu unutturabiliyor. O anı tekrar yaşamak veya o ana geri dönebilmek için müthiş bir yalnız kalma isteği duyuyorum . Uyanmak istemediğim bir rüya veya sonunu bildiğim bir filmi tekrar tekrar seyretme isteği gibi o anı tekrar yaşamak istiyorum . Çok uzakta kalmış bile olsa,hatırlamak,hissetmek iyi geliyor. Hele ki bir de yüzümde bir tebessüm bırakabiliyorsa ,içimi bir huzur ve rahatlama duygusu sarıyor. Ve sonunun ne olduğunu düşünmeden geçmişimi boşa geçirmemişimi düşünüyor ve mutlu oluyorum .

Hiç hatırlamadığım veya hatırlamamayı tercih ettiğim zaman dilimlerini sanki dünmüş gibi yaşatan bu güçlü his bana boşa geçirilmemiş bir hayatı hissettiriyor.. Artık canımı acıtmayan bu hatıralar hayatın ne olduğunu bana tekrar düşündürtüyor. Yaşadıklarım,unuttuklarım,geriye attıklarım ve bir anda kolayca tekrar geri gelip ben de burdayım diye bana göz kırpanlarla beraber kocaman bir bütün olan benim Dünyam bana uzaktan el sallıyor .. Ben de ona bana yaşattıkları ve verdikleri için teşekkür ediyorum ve onu çok seviyorum .


14 Nisan 2014 Pazartesi

Pesah Tatlısı

Pesahın gelişi nereden mi belli olur ?? Tabii ki keklerin ,tatlıların mis gibi evi saran kokusundan ...
Bizim evde olmasa bile , annelerimizin evinde pişen çeşit çeşit yemeklerden ve tatlı telaşlarından ....
Uzun zamandır sesini duymadığımız arkadaşlarımızın ve akrabalarımızla tekrar bayramlaşmak bahanesiyle seslerini duymaktan ...
Artık yavaş yavaş baharın gelişinden ..

Ben yemek yapmayı çok sevmeme rağmen bu bayramın hazırlıkları bana herzaman zor gelmiştir.Şimdilik annelerin evinden aldığım ve yaptığım sebze yemekleriyle idare etmeye çalışıyorum .

Ama her sene tatlıları ben yaparım . Üç,dört tane kek yapıp anneme,anneanneye,kayınvalideye,ofise dağıtırım . Bayram yemeğinden sonra yenilen tezpişti de kime yemeğe davetliysek giderken yanımızda götürülür .Bol şerbetli,tarçınlı ,cevizli bu tatlının tarifini sizinle paylaşmak istedim ..

Öncelikle şerbetini hazırlamayı tercih ediyorum . Küçük bir tencereye ,8 kahve fincanı su ,7  kahve fincanı şeker,yarım limon ve bir vanilya ekleyip 15-20 dakika kaynatıp,soğumaya bırakıyorum .

6 yumurtaya,2 bardak şeker ekleyip çırpıyorum .İyice köpürdükten sonra yarım bardak sıvı yağ, bir portakalın suyunu ,biraz tarçın ve 1,5 bardak unu ekleyip kısa bir süre karıştırıyorum . Mikseri kapatıp rendelenmiş bir portakal kabuğu ,iki elma ve 1,5 bardak cevizi tahta kaşıkla karıştırıp ,altı yağlanmış dikdörtgen bir fırına dayanıklı cam kaba döküyorum . Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında 40 dakika pişiriyorum .

Fırından çıkardıktan sonra beş on dakika bekleyip istediğim şekilde kesiyorum .( şerbeti daha iyi çeksin diye) ..Soğumuş şerbeti döküp soğumasını bekliyorum ....

Bu seneki bayram tatlılarımız da hazır .

Herkese mutlu,sağlıklı,huzurlu bayramlar..

9 Nisan 2014 Çarşamba

Ben Neyim 2?

Herzaman için erken ,herzaman için zamansız,herzaman için kocaman bir soru işareti,herzaman için anlamsız,herzaman için kocaman bir boşluk,herzaman için yakışıksız...

Hayata gözünüzü açtığınız andan itibaren size hep eşlik eden ,sanki cebinizde taşıdığınız ürpertici bir gerçeğim ben ! Yokmuş gibi davrandıkça,benimle ilgili fazla konuşmadıkça beni uzağınızda tutacağınızı sanırsınız...
Değişik şekillerde girerim hayatınıza .Habersiz,aniden ,beklenmedik olabilirim..
Ya da hazırlarım karşımdakini yavaş yavaş..Kendimi ,gireceğim kişinin hayatının orta yerine oturtur,bir süre onunla beraber yaşarım .Somut bir kavram olmadığımdan başlar sorgulamalar,sebep aramalar,sonuç bulma çabaları ..Düşürdüm mü o şüpheyi karşımdakine başlar huzursuzluk,bitmeyen karın ağrıları...Dualar en büyük yardımcımız olur,inanmadıklarımıza inanmaya,inandıklarımızdan vazgeçme zamanı gelmiştir .Tüm gerçekler kafamızda yer değiştirmeye başlar,yeni rollere bürünürler.Umut gelmiş hayatımızın baş köşesine yerleşmiştir ..Kendimizi iyi hissettirecek hikayeler duymak isteriz etrafımızdan , belki !!

Öyle ya da böyle birgün karşılacaksınız benimle ..Hem yaşayacak hem de yaşatacaksınız bu duyguyu etrafınızdakilere benim yüzümden ..Ne kadar uzak o kadar iyi mi ??? Bence evet ... Ne kadar geç karşılaşırsanız benimle o kadar iyi olur sizin için .. Birgün girdim mi hayatınıza bir daha uzaklaştıramassınız beni .. Birgün sizi uykunuzdan ıyandırabilir,birgün bir tatil çıkışı karşınıza çıkabilirim ,birgün en yakın arkadaşınızın acısı olarak belirebilirim ,her türlü kalbinizi ağrıtırım .

Hayatınıza girdiğim andan itibaren geçmişe götürürüm sizi.. Beyninizi zorlamaya başlarsınız  hatırlamadıklarınızı hatırlamak ,aklımızdakileri unutmamak için .. Uzakta kalmış anılar yanıbaşınıza gelir ..Ne severdi,ne yapardı,ne yerdi,ne içerdi,ne okurdu,ne dinlerdi hep aklınızda ... Doğumgünleri,yılbaşı,özel günlerinizi buruk kutlatırım size benden sonra ..
Ama ikiyüzlü değilimdir ..Herkesde üç aşağı beş yukarı aynı duyguları yaşatırım .Pek tesellim de yoktur benim ... Ancak,Allah sıralı ÖLÜM versin ,kalanlara da sabır eylesin .

6 Nisan 2014 Pazar

Bu Sabah Kahvaltıda Ne Yedim?

Dün akşam yemeğe misafirimiz vardı ... Yaptığım yemeklerin tadına bakınca normalden daha fazla yemiş oldum tabii ..
Hele ki yemek listesinde ilk kez yaptığım birşey varsa , test etmeden kaçmak mümkün olmuyor.Normal programa göre daha yoğun ve daha yorgun geçen günlerde daha fazla kahve içtiğimi farkettim ..
Ben de  bu sabah biraz daha sağlıklı bir başlangıç yapayım dedim . Uyanınca iki bardak su içtim ve Ebru Şallı videosu eşliğinde cardio pilates yaptım .
Duş alıp giyindikten sonra bizim küçüğün toplantısına yetişmem gerekiyordu. Kendime sebze suyu hazırladım ve yolda onu içtim .
Semizotu,kivi,elma,havuç,salatalık,zencefil,kereviz sapı,maydanoz ve limon ..Gayet güzel oldu.
Eve döndüğümde hiç açlık hissetmiyordum . Yarınki misafirler için biraz hazırlık yaptıktan sonra artık saat 13.00 olmuştu ..
Yaptığım pastadan kalan üç yumurtanın beyazına bir yumurta daha karıştırarak ,maydanoz ,dereotu ve azcık beyaz peynirli omlet yaptım ve bir dilim ekşi mayalı ekmekle yedim ....

Dünkü yaramazlıkların cezası da böyle yavaş yavaş ödeniyor .



1 Nisan 2014 Salı

TerryB

Benim güzel ve yeni markam .Henüz bebek gibi ,yeni doğdu.Uzun zamandır üzerinde çalıştığım kaz tüyü ,yumuşacık yeleklerim ..Renk renk,boy boy..
Yeni modeller de eklenecek tabii ama onların hazırlanmasını bekleyemeden açtım sitemi.Merak ettim tepkileri .
Yazın geçip de ,sonbahar gelince yeni ürünler de yerini bulacak www.terryb.eu'da ..

Neden yelek diye merak ederseniz,giymekten çok zevk aldığım bir şey olduğu için diye cevap verebilirim .Çok kullandığım için nasıl daha kullanışlı olabilir diye daha rahat karar verebildim .Sıcak tutması,hafif olması ve çift taraflı giyilebilmesinde,kendim giyecekmişim gibi davranmam etkili oldu.Böyle bir başlangıç yaptım.Umarım herkes çok beğenir ve benim Terry B yeleklerimi giyer.

www.terryb.eu
instagram:shopterryb




26 Mart 2014 Çarşamba

Yaz Diyeti

Size sigarayı bıraktığımı söylemiştim ya , tabii ki 2,5 kg hediyesi oldu sağlıklı hayatın ..
Yaz da geliyor , ben de ne yapsam diye düşünmeye başladım .Burdan da anlaşıldığı gibi spor yapıp da kilo alınabiliyormuş.

İnternetten biraz araştırma yaptım ve alkali diyet yapmaya karar verdim .. Biraz da yemek alışkanlıklarımı değiştirip değiştiremeyeceğimi görmek de istedim ..Çünkü senelerdir hep aynı besinleri yiyip içtiğimi farkettim .Çok kahve , ağırlıklı karbonhidrat tercihli yemek düzeni ..
Böylece yeni yemeklerle hayatıma başladım . Bu diyette en önemli şey alkali su içmek. Bizim evde taşındığımız zaman bağlattığımız arıtma su zaten alkaliymiş.
Bu rejime başlayalı iki hafta oldu.Sabahları uyanır uyanmaz iki bardak su içiyorum .40-50 dakika spor yaptıktan sonra kahvaltı olarak ekşi mayalı ekmekle,lor peyniri ,üzerine çörek otu serpip yiyorum .Ya da katı meyve sıkacağında sebze -meyve suyu yapıyorum . İçine evde ne varsa , semizotu,ıspanak,salatalık,limon,zencefil,yeşil elma,havuç,maydanoz,dereotu atıyorum ve öğlene kadar iki üç bardak içiyorum.
Öğlen olunca  salata,çorba,balık,kepekli pirinç ve ya herhangi bir baklagil alternatiflerinden seçim yapıyorum. Akşam yemeği saatine kadar acıkırsam o gün sebze suyu içmemişsem ,bir bardak içiyorum ve ya lor peyniriyle ,bir avokado yiyorum.
Akşamları da mümkün olduğunca erken yemeye özen gösteriyorum .Öğlen yemeği alternatiflerine  çok küçük bir parça kırmızı et ekleyerek seçim yapıyorum .Ve yatmadan evvel iki bardak su içiyorum .Mideye ilk ve son giren şey su olmalı .
Belki alkali rejiminin kurallarını tam olarak uygulamıyorumdur fakat böyle bir rejim yapıyorum . Maksat aldığım kiloları vermek ve yaza kadar mayo ve bikinilerle daha rahat hareket etmek ..Hem birazcık rejimin de kimseye bir zararı olmaz ..Dimi ama ??

24 Mart 2014 Pazartesi

Spora Yeniden Başlamak



Taşınmayı,çocukları okula adapte etmeyi,eve yerleşmeyi,taşındığım yeni bölgeye alışmayı da bitirdikten sonra artık spora başlayabilirim dedim kendi kendime.
Bu sene kışın geç  gelmesini de fırsat bilerek öncelikle sabah yürüyüşlerine başladım .
Kuruçeşme-Rumelihisarı arası çok keyifliydi taaa ki havalar 10 derecenin altına düşene kadar . Boğazın da rüzgarıyla hemen hasta oldum .Ve yürüyüşler bitti.

Ne yapmalıyım diye düşünürken,etraftaki spor salonları,yoga ve pilates studiolarını araştırmaya başladım . Hem yakın bir yer olmalı,hem çok pahalı olmamalı,hem de temiz ve güzel olmalıydı ...

Sonunda ne mi oldu ? İnternetten yaptığım araştırmalarda birçok insanın evde spor yaptığını keşfettim.Ebru Şallı'nın televizyonda yapmış olduğu derslerin videolarını buldum ve onları kaydettim.Karın ,kalça-bacak,bütün vücut,streching derslerini her hafta belirli bir programda yapmaya başladım. Dersler için gerekli spor malzemelerini de hepsiburada.com'dan aldım .

Ve şu anda çok mutluyum . Genelde sabah erken ,bazen de akşamüstleri haftada dört-beş kere bu programı uyguluyorum .Havaların güzelleşmesiyle,yürüyüşlere de başlarsam çok iyi olacağına inanıyorum .

Bence en önemlisi İSTEMEK. İster evde ister sokakta ister salonda ,o an için nerede olunabiliyorsa..

20 Mart 2014 Perşembe

2014


Ben ve 2014

Genelde böyle senelik yazılar yazmayı çok tercih etmem . Yeni senenin hedefleri... Neleri gerçekleştirebildim gibi.

Fakat üç ayını geride bıraktığımız bu hala yeni sayılan seneye baktığımda benim için olumlu başladığını görebiliyorum .

İlk olarak uzuun zamandır içtiğim sigarayı bıraktım .Nasıl oldu diye sorarsanız , birgün ne kadar zamandır içtiğimi hesapladım ve her ne kadar adet olarak çok fazla içmesem de zaman çok fazla geldi . Ve şaşırdım , bu kadar zaman olduğunu farketmemişim bile ..Zaten senelerin nasıl geçtiğini anlayabilen var mı acaba ???
Ve annesi rahatsızlanan bir arkadaşımın konuşmaları resmen içime işledi , iki gece rüyalarıma girdi ve o günden beri neredeyse hiç içmiyorum .

Yeni seneyle birlikte yedi aydır yapamadığım spora tekrar başladım . Okullar başladıktan sonra yürüyüşlere başlamıştım fakat havaların soğumasıyla onu da yapamaz hale geldim . Ama içimden hep spora gitmeliyim: çocuklar,spora gitmeliyim: iş,spora gitmeliyim:ev işleri .... Bitmiyordu...Zaman ayıramadım bir türlü . Ve en sonunda evde yapmaya karar verdim . İlk olarak ne yapabileceğimi internette araştırmaya başladım . Başka bir postta detaylı olarak anlatacağım :) Çok memnun olduğum bir program buldum ve haftada dört beş kere 45-50 dk spor yapabilir duruma geldim . Çok mutluyum . Çünkü beni gerçekten çok iyi hissetiriyor ve sakinleştiriyor .

Ve aralık ayından beri kocanın yanında işe gidiyorum . Uzun zamandır birşey üretmek ve satmak istiyordum . Ve kaz tüyü yelek yapmaya karar verdim . Neden yelek derseniz çünkü ben giymeyi çok seviyorum .Sevdiğim birşeyi yapmak istedim . Tahmin ettiğimden daha zormuş . Ben ocak şubat gibi internet sitesini açmayı düşünüyordum fakat henüz bu hafta bitirebildim . Zamanlama olarak biraz geç gibi gözükse de benim için eylül ekim ayına hazırlık oldu . Zaten şu anda sitede sadece yelek var, şimdi yeni mont modelleri üzerine çalışmaya başladık . Yaz boyunca tüm modelleri bitirmiş olacağız.
Markanın ismini merak edenlere Terryb ,www.terryb.eu sitesinden bakanilirsiniz .

Çok uzun yazmak istemiyorum . Bir sonraki yazımda sporla beraber yeni denemeye başladığım sağlıklı yemeklerden bahsedeceğim .

Görüşmek üzere ....


11 Mart 2014 Salı

Berkin

On alti Haziran'dan bugüne iki yüz altmis sekiz gün komada kalan on bes yasinda bir çocugunuz oldugunu düsünün  ve bu çocugun bu sabah mücadeleden vazgeçtigini..
O hastaneye girmesinin sebebinin de bir pazar sabahi ekmek almaya giderken kafasina sekiz yüz elli gramlik bir gaz fisegi gelmis oldugunu da biliyoruz. 
Bunun sorumlusu kim olabilir ? Çocugunu ekmek almaya yollayan anne baba mi ? O silahlarin kullanilmalarina izin vermis olan sistem mi ? Ekmek almak için disari çikmak için belki de israr eden Berkin mi ? 
Su anda o aile için bir önemi var midir bu cevaplarin ? O annenin , babanin acisini hangi kelimeler anlatabilir ki ? Bu güne kadar zaten hergün ölmediler mi ? Ümitlerini yavas yavas kaybetmediler mi her dogan ve batan günle....
Ekmek almaya çikan o çocuk bir daha evine dönemeyecek,okuluna gidemeyecek,büyüyemeyecek,annesine sarilamayacak olmasi gerçektir .  Maalesef bunun sebebi ile ilgilenemeyecek olmalari ailesi için su an ne kadar dogal ise , bizim için o kadar mühimdir  . Bunlari tekrar yasamamamiz için , kendi gelecegimiz için birseyler yapma vaktidir. 
Vatandaslarini siddetle dize getirmeye çalisan bir sistemin sonuçlaridir bunlar .
Insanlari bir arada tutacagina , ötekilestirmeye,siniflandirmaya tercih eden bir sistemin sonuçlaridir maalesef..
Empati kuracagina, neden diye soracagina,anlamaya çalisacagina yalanlara siginan,gerçeklere arkasini donen bir sistemin sonuçlaridir bunlar . 

Berkin' e Allah'tan rahmet, ailesine de sabirlar diliyor ,bunun son olmasini umuyorum. Ama son olmasi için ummaktan ,istemekten biraz daha fazlasini yapmamiz gerektigine inaniyorum . 

16 Temmuz 2013 Salı

2013 Yazı

Havalar sıcak ... Uzun zamandır beklenen yaz tatili gelmiş , evde iki çocuk, havuza mı gitsek , alışveriş merkezinde sinemaya mı, araya bir tatil de sıkıştırsak fena olmaz dimi ?, yemek de lazım , alışveriş de ...gibi günlük yaz sıkıntıları...
Kafa dağıtmak için ise biraz dergi blog okuyalım da kim kiminle , nerede güneşleniyor , yeni mekanlar nerede açılmış diye öğrenmek , dedikodu yapmak gerekirken her sabah twitter'ı facebook'u açıp yeni bir haberle , açıklamayla uyanıyoruz .. 14 yaşındaki Berkin 30 gündür komada, bayrak satarken tutuklanan Ali Sarıçiçek' in eşinin yaptığı açıklama, yanan ormanlar, yanlışlıkla kesilen ağaçlar,devam eden Balyoz davasından gelen haberler, Fas'a kaçan palalı, serbest bırakılan Ethem Sarısülük' ün şüphelileri, silinmiş kamere kayıtları, bir başınız sağolsun'u çok gören devlet büyükleri, gözlerini kaybedenler, ayyaşlar, alkolikler, çapulcular,camilerimize girenler , başörtülü kızlar, başörtüsüz palalıdan tekme yiyen kızlar,insanları saf yerine konan açıklamalar, bitmeyen tecavüzler , bitmeyen serbest bırakılmalar.... Böyle acılı , düşündürücü , sıcaklığın bile fazla etki etmediği değişik bir yaz geçiriyoruz. Olayların başlangıcında mizahla , yaratıcılıkla , pratik zekamızla gurur duyduk. Fakat şimdi acı gerçeklerle yüzyüze kaldık. Tutuklananlar, yaralılar, atılamayan geri adımlar , ölümler, geride kalanlar , görmezden gelmeler,bu yolda herşey mübahtır anlayışı,insanları açıkça ikiye  bölme,ötekileştirme, yabancı hissetme ,her atılan adımda acaba ' yı hissetme ,kim olduğu belli olan insanları sırf çıkar uğruna bir yere getirme ve bunu açıkça yapma çok üzücü....

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Bodrum


Her şehrin  bir içkisi vardır. Bodrum'a bence en çok rakı yakışır. Rakı içtikçe, Bodrum yaşandıkça insana keyif verir. İkisi için de biraz zamana ihtiyaç vardır. İkisine de müzik güzel eşlik eder.  Hem hüzünlü hem keyifli,hem ağlatan ,hem de ağlayabildiğinden mutlu olan ....



Bodrum sadece yaz şehri değildir. Hatta denize girme telaşını, güneşin bunaltıcı sıcağını,etrafta kimler var merakını bir tarafa bırakabildiğimizde tadı bir başka olur. Havadaki sessizlik ve huzur içimize işler. Arkamızda bırakıp geldiğimiz büyük şehrin karmaşasını, kendine has temposunu unutup orada geçirdiğimiz zamana ayak uydurmaya çalışırız. Daha az uykuyla daha dinç uyanıp, daha az yemekle karnımızı doyururuz. Zaman daha yavaş geçer...Dinlediğimiz müzikler kulağımıza bir başka gelir. Neden diye düşündüm ve galiba cevabını buldum. İçimizdeki benliğimizi tatmin edebilince ,dışımızdakini mutlu etmek kolaylaşıyor. İhtiyaçlar azalıyor ,hayattan alınan keyif artıyor.  Bunun da tadına en güzel rakıyla varılıyor.


Son gittiğim Bodrum ziyaretinde bir gece gözüm yirmili yaşlarında iki tane kıza takıldı. Dışardan bile hissedilen bir telaşla , bir aşağı bir yukarı yürüyorlar, sürekli cep telefonuyla konuşup birilerine laf anlatıyorlardı. Bir ara yanlarına gelen bir erkek sayesinde konunun  kırık bir aşk hikayesi olduğunu anladım. Evet buraya herşey yakışıyor. İçi içine sığmayan gençler, parklarda oynayan çocuklar,romantik bir çift,eğlenmeye gelen bir kız grubu ve huzur arayan yaşlılar. Geçmişe gittim , şöyle bir etrafa bakıp şu an oturduğum Berk Balık'ın tahta sandalyesinde arkama yaslanıp fondaki Tanju Okan'a kulak kabarttım. Önümdeki kavundan bir lokma , rakıdan da büyük bir yudum aldım. Yanımdaki adama bakıp burada olduğu için şükrettim ve her yaşın ayrı bir güzelliği var diye aklımdan geçirdim. 

Bodrum her dönemimde bana farklı duygular yaşatmayı başarabiliyor. Aynı olan İstanbul'a dönerken gene geleceğim merak etme Teri diye kendime verdiğim söz ve belki birgün burada yaşamak nasıl olurdu diye kurulan hayaller ....

7 Mayıs 2013 Salı

Beyoğlu-istiklal Caddesi



Benim Beyoğlu sevgim üniversite zamanlarında başlamıştır.Zaman içinde kendi kafama göre bir iki arkadaş da edindikten sonra benim için  okul da daha zevkli olmaya başladı.Okulun erken bittiği ve ya hiç başlamadığı günlerde kendimizi minibüsle Kadıköy'de ,oradan da Karaköy vapurunda bulurduk .Hava sıcakmış ,soğukmuş bizim için farketmez simit ve çaylı kahvaltımızı yaptıktan sonra ,açıkta üst katta bir sigara içer denizi seyrederdik.Artık üniversitede olduğumuzdan evdekilere yakalanma korkusu olmadan günün tadını çıkarmaya çalışırdık .
Rotamız genelde aynıydı.Fransız Konsolosluğunu geçtikten sonra sağdaki İmam Adnan sokaktaki Kaktüs'e muhakkak uğrardık .Camın kenarındaki kedileri iteleyip herzamanki  küçük yuvarlak masaya oturup kahvelerimizi sipariş ederdik. Değişmeyen garsonları bizi gördüklerine sevinir iki çift laf sohbet ederdik.Bazen uzun sohbetlere dalar kitaplardan,filmlerden,erkeklerden bahseder ,o zamanlar için çok önemli sorunlarımıza çözüm bulmaya çabalardık.Bütün bir günü yiyip ,içerek orada bitirdiğimiz çok olmuştur.
Çıkmak istediğimiz zamanlarda da kendimizi İstiklal Caddesinin kalabalığına atardık .Sağdan soldan ,düzensizce ,itiş kakış yürüyen insanlar,meraklı meraklı etrafa bakan turistler,yemek arasına çıkmış çalışanlar,Galatasaray,Alman,Pierre Loti Liseleri'nin öğrencileri,tramvayın sesi,satıcıların bağrış çağrış sesleri bana yaşadığımı hissettirirdi.Oh be iyi ki buradayım derdim içimden .

Benim için İstiklal Galatasaray Lisesi'nin sağı ve solu olarak iki bölümdür. Tünel'e doğru olan tarafı daha çok severim .Okulun hemen karşısındaki binanın içindeki sahaflara inip eski kitap kokusunu ve o yaşanmışlığı içime çekerek gezmeyi çok severim. Sevdiğim bir yazarın,okunmuş ve  üstüne notlar alınmış bir kitabını, o  yığının içinden hazine bulmuş gibi çekip çıkartmaya ve kendi kütüphaneme yerleştirmeye birçok şeyi tercih ederim .Kitap demişken Yapı Kredi ,yan sokağındaki Can Yayınları,Simurg,Robinson Crusoe Kitabevleri de uğranmadan geçilmemesi gereken yerlerdir.
Biraz ilerledikten sonra caddenin sağ tarafındaki Aznavur Pasajı'na girer tütsü kokularıyla incik boncukçuları gezerdik. Biraz alışveriş mi yapmak istiyoruz ,o zamanki bütçemize uygun olan Terkos ve Beyoğlu İş Hanı bizim için vazgeçilmezdi.
Şimdi sırada hayal kurma zamanı ,Danışman Geçidindeki Hacıpoulo Pasajındaki şapkacı Katia .İlerde evlenebilirsek birbirimizin düğünlerinde takacağımız şapkalara bazen uzaktan bakar, bazen de bir bahane bulup kafamıza geçirip aynada kendimizi seyrederdik.Ne kadar emekle yapılmış, ne özel şapkalardı onlar,hala da öyleler .
Bir de bakmışız St Antoine Kilisesinde mum yakıyoruz dileklerimiz gerçekleşsin diye ....

Gelecekle ilgili isteklere gelmişken Doğan Apartmanından bahsetmeden geçemiyeceğim .Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezinin sokağına girip sağa dönünce Serdar-ı Ekrem sokağındadır o heybetli apartman.On beş sene olmuş bir arkadaşım beni oraya moralimi düzeltmek için götürdüğü günden bu güne ...Çantaya iki bira atıp yola koyulmuştuk .Kapıyı açıp içeri girdiğimizde ,apartman görevlisine bir okul projesi için resim çekmeye geldiğimizi söyleyince içeri buyur edildik.
Muhteşem bir avlu bize hoşgeldin dedi.Bu avluyu üç yanından saran dört bloktan oluşuyordu Doğan Apartmanı.Bana ilk olarak çok sevdiğim eski okulumu hatırlatmıştı.Sağdaki kapıdan girip merdivenleri tırmanmaya başlayınca her katın ,her kapının, her duvarın ayrı bir hikayesi varmış gibi hissetmiştim .Bende de başka birinin özeline girmişim hissi uyandırmıştı.Ama oradan çıkmak ta istemiyordum .En sonunda çatıya ulaştık ve o muhteşem İstanbul manzarasını görünce benim için Doğan Apartmanı bir İstanbul düşü olmaya başladı.Biralarımızı açıp bir de sigara yakınca ne dert kalmıştı ne de tasa ...Herşeyi unutup ,sonuna kadar o anın tadına varmıştık.

Çiçek Pasajı,Nevizade,Cumhuriyet,Yakup,Refik Meyhaneleri Beyoğlu'nun gece tarafıdır.İnsanlar çok sever çok gelir çok eğlenir .Ama bana çok hitap etmez .Halan rakılı fasıllı eğlenceleri tercih etmem.

Okul yıllarıma dönersek o zamanlar geceleri de bırakmazdık ;Kemancı,Roxy,Hayal Kahvesi ,biraz büyüyünce Limonlu Bahçe,Ara Cafe,Pano,Viktor Levi,Safahatname şimdi de Tektekçi ile benim yirmili yaşlarımdan beri hep hayatımda Beyoğlu.
Zevklerim,hayatım ,yaşama biçimim değişse de o da şekil değiştirerek bana uymaya çalışıyor. Ben hala kendimden kaçmak istediğimde bir dolmuşa biner,Taksimde inip, yürürüm .O havayı içime çeker eski Teri'yi hatırlarım .




15 Nisan 2013 Pazartesi

Bir Cumartesi Gecesi

Daha yeni tanışmıştık. Herhalde iki ya da üç hafta ya olmuş ya olmamıştı. Beni annemlerle oturduğum evden almaya geldiğinde yemeğe gideceğimizi söylemişti. Aylardan kasım,günlerden cumartesiydi. Hava soğuktu. Arabanın içi Davidoff kokuyordu.
Nereye gideceğimizi sorduğumda "Bekle ve gör " diye cevap vermişti. " Sence nereye gidelim ?" veya "Ne yemeyi seversin ?" gibi sorular sormamış olmasına içten içten sevinmiştim.
Cumartesi akşamı için erken bir saatte çıktığımızdan köprü çok dolu değildi. Evet Avrupa yakasına doğru yola çıkmıştık. Levent,İstanye,Sarıyer derken kendimi onun evinde buldum. Demek ki evde yemek yiyecektik. Asansöre bindiğimizde üçüncü katta indik. Kapının girişinde kral tacı şeklinde bir paspas duruyordu. Enteresan diye düşündüm. Siyah demir kapıdan içeri girdik. "Hoşgeldin , bu akşam yemekler benden " diyerek beni salona geçirdi. Şömineyi yaktı, müzik setine bir cd koyup , mutfağa geçti. O zamanlar henüz evlerde müzik setleri vardı. Buzdolabından hafif soğutulmuş bir Cabarnet Sauvignon çıkarttı ve bir kadeh doldurup bana verdi. Peynir tabağı da hazırdı. Herhalde benş almaya gelmeden bu hazırlıkları yapmıştır diye düşündüm. Elimde şarabım , onu mutfakta bırakıp evi gezmeye başladım. İlk izlenim olarak yalnız yaşayan bir erkeğe göre oldukça düzgün bir evdi. Ya çok titiz biri ya da bir kadın eli düzenli olarak değiyor diye aklımdan geçirdim. Sonradan öğrendim ki her ikisideymiş. ..Az sayıda eşya vardı ama zevkli parçalardı. Yerde dikkatimi çeken çok güzel bir kilim vardı.
Mutfağa geri döndüğümde elinde iki demet ıspanakla buldum onu. Tezgahta , cam bir tabakta bütün bir parça bonfile zartinyağı ,şarap,soya,karabiber ve nişastayla yatırılmış marine ediliyordu.
Ispanakları yıkadıktan sonra doğrayıp bir tencereye koydu ve az suyla haşladı. Yumuşayan ıspanakları süzgeçe koydu ,süzüldükten sonra bir kaşık un,biraz zeytinyağı,süt,tuz ve rendelenmiş kaşar peyniri atıp rondodan geçirdi. Cam bir tabağa koyup üstüne tekrar peynir rendeleyip fırına attı. Ben bunları büyük bir dikkat ve şaşkınlıkla seyrediyordum. Çünkü o ana kadar ne böyle bir ıspanak yemeği tatmış ne de kendinden bu kadar emin bir tavırla yemek yapan bir erkekle karşılaşmıştım. Büyük bir tavayı ocakta ısıttıktan sonra bonfileyi ateşe koymuş ve çevire çevire pişirmişti. Ben ise bu sırada salona geçmiş,şarabımı alıp şöminenin etrafındaki yastıklardan birine oturmuş ,peynir atıştırarak açlığımı bastırmaya çalışıyordum. Sonunda elinde iki tabakla salona geldi ve beni masaya davet etti.
Yediğim en lezzetli yemeklerden biriydi. Hala yaptığı güzel yemekleri yiyebildiğim için kendimi çok şanslı sayıyorum. O gece henüz kocamı tanımıyordum ama merak etmeye başlamıştım. Bu da iyi birşey değil mi ? O cumartesi gecesinin üzerinden on sene geçmiş. Artık onu çok iyi tanıyor ve hala çok seviyorum. Ve biliyorum ki bazen de kadının kalbine giden yol ,erkeğin yaptığı yemeklerden geçebiliyormuş.